MENÜ
  1. Türkçe
  2. English
1071 Usta Plaza B Blok 2. Kat No:25/15 Çankaya Ankara
YORUMLARYorumlar
+90501 321 9091

Fasiyal Estetiğin (Yüz Estetiği)

Fasiyal Estetiğin (Yüz Estetiği)

Fasiyal Estetiğin (Yüz Estetiği) Parametreleri

Öncelikle, fiziksel olarak daha çekici görünen bireylerle daha az çekici görünen bireylerin bazı özellikleri karşılaştırıldığında, daha çekici görünen bireylerin, daha az çekici bir görünüme sahip bireylerden;

  • Daha esnek bir psikolojik tutuma sahip oldukları,
  • Daha aktif oldukları,
  • Daha nüktedan oldukları,
  • Daha sokulgan oldukları,
  • Daha mutlu bir görünüme sahip oldukları saptanmıştır.

Fiziksel olarak daha az çekici bireylerin ise;

  • Daha katı bir psikolojik tutuma sahip oldukları
  • Daha pasif bir yaşamı tercih ettikleri,
  • Daha ciddi göründükleri,
  • Yalıtılmış bir yaşamı daha çok tercih ettikleri,
  • Daha az mutlu bir görünüme sahip oldukları,
  • Daha duyarsız göründükleri,
  • Daha az mutlu bir görünüme sahip oldukları belirlenmiştir.

Ancak bireylerin daha çekici bir fiziksel görünüme sahip olmaları nedeniyle mi sokulgan, aktif ya da mutlu göründükleri, yoksa bu özelliklere sahip olmalarının mı onları daha çekici kıldığı konusunda bir sonuca varabilmek zor görünmektedir. Bu, ‘tavuk ve yumurta paradoksuna’ oldukça benzemektedir.

Hoş ya da çekici bir görünüme olunabilmesi için hem yüz hem de dental estetiğin harmonik bir şekilde kendini göstermesi gerekir. Öncelikle, yüzün estetik bir görünüme sahip olması son derece önemlidir. Yüz estetiği ile ilgili tüm parametreler, ‘makro estetik parametreler’ olarak isimlendirilir. Yüz estetiği yani makro estetik parametreler değerlendirilirken, bireylere cepheden ya da profilden bakılarak bir karara varmaya çalışılır.

Yüz estetiğinin en önemli parametrelerinden biri, yüzün sağ ve sol kısmının simetrik olup olmamasıdır. Yüzün ne kadar simetrik olduğunun anlaşılabilmesi için için, yüze cepheden bakılır ve yüz, kafatasının tam ortasından geçen orta hat tarafından sağ ve sol yarılara ayrılır (Resim-1).

Resim 1

Yüz simetrisinin daha ayrıntılı incelenebilmesi için, sağ ve sol göz pupillerinin tam ortasını birleştiren yatay çizgi (interpupiller hat),her iki kaşın en tepesindeki noktaları birleştiren hat ile sağ ve sol dudak köşelerini birleştiren yatay çizgi (gülüş hattı-smile line) çizilerek, orta hatla 90⁰ açıyla birleşip birleşmedikleri kontrol edilir (Resim-2).

Resim 2

Eğer, alt alta yer alan 3 çizgi, tek ve tam ortadaki çizgiyi dik olarak kesiyorsa ve birbirlerine paralelse, yüzün simetrisinin iyi olduğu sonucuna varılabilir. İyi bir fasiyal simetriye sahip bireylerde, üst ön dişlerin uç (insizal) kısımlarını birleştiren yatay doğrunun, interpupiller hatta paralel uzanması ve orta hattı dik bir şekilde kesmesi son derece önemlidir (Resim-3).

Resim 3

Yüzün simetrisi kadar, yüzün farklı anatomik bölgelerinin oranları da estetik bir görünüm için son derece önemlidir. Saçlı derinin başladığı/bittiği noktadan (trichion),sağ ve sol kaş eğrilerini birleştiren doğruya dek olan yüz uzunluğuna üst yüz yüksekliği adı verilir. Sağ ve sol kaş eğrilerini birleştiren yatay doğru ile, burun altında (subnazale) çizilen yatay doğru arasında kalan yüz kısmına orta yüz adı verilir. Burun altında çizilen yatay doğru ile çene altına (menton) çizilen yatay doğru arasındaki mesafe ise, alt yüz olarak isimlendirilir (Resim-4).

Resim 4

Fiziksel olarak çekici bir yüzde, üst, orta ve alt yüz yüksekliklerinin (yüzün üçlüsü) birbirine yakın olduğu söylenir. Buna, ‘Yüzün ‘3’lüsü Kuralı’ adı verilir. Yüzün orantılı bir görünümde olup olmadığının anlaşılabilmesi için, yüzü sadece yatay çizgilerle 3 parçaya bölüp incelemek yeterli değildir.

Yüzün orantılı büyüklüklere sahip olup olmadığının anlaşılabilmesi için yüzü, dikey çizgilerle 5 parçaya bölmek ve her bir parçanın diğerleriyle aynı büyüklükte olup olmadığını analiz etmek de zorunludur. Bu beş dikey çizgi, aşağıdaki resimde görülmektedir (Resim-5).

Resim 5

Fiziksel olarak çekici bir yüzde, kulakların en dışından (dış helix),göz çukurlarının bittiği en dış noktalardan (dış canthus),göz çukurlarının başladığı en iç noktalardan (iç canthus) birbirine paralel çizilen 5 dikey çizgi ile 5 parçaya ayrılan her yüz parçasının genişliğinin aynı olması gerektiği söylenir. Buna ‘Yüzün 5’lisi Kuralı’ adı verilir.

Yüz estetiğinin değerlendirilmesi için önemli kurallardan biri, yüzün şeklinin hekim tarafından incelenmesi ve çok doğru bir şekilde belirlenmesidir. Çünkü, özellikle gülüş dizaynı/gülüş tasarımı (smile design) yapılacak ve zirkonya ya da lityum disilikat (e.max) gibi tam seramik materyallerden çok sayıda restorasyon yapılacak bireylerde, yüzün genel şekli ile yapılacak restorasyonların şekillerinin birbirine benzerlik göstermesi istenir.

Yüzün sahip olabileceği temel şekiller, şimdiye değin çok sayıda araştırıcı tarafından sorgulanmıştır. Bazı araştıcılar 3, bazıları 7 temel yüz şeklinin var olduğunu söylese de, genel kabul, toplam 4 temel yüz şeklinin olduğu ve diğer yüz şekillerinin bu temel şekillerden orijin aldığı yönündedir.

1. Oval Formlu Yüz

Oval Formlu Yüz

Portrait of a Woman (Amedeo Modigliani)

2. Üçgen Formlu Yüz

Üçgen Formlu Yüz

Portrait of a Polish Woman (Amedeo Modigliani)

3. Dörtgen Formlu Yüz

Dörtgen Formlu Yüz

The Portrait of Paul Guillaume (Amedeo Modigliani)

4. Armut Formlu Yüz

Armut Formlu Yüz

Portrait of Juan Gris (Amedeo Modigliani)

Yüzün şekli ile, üretilecek dişlerin şeklinin uyum içinde olması son derece önemlidir. Bunun için, yüzün taper açısı denilen açı dikkate alınır. Taper ya da başka bir deyişle konikleşme açısı, tıpkı konilerde olduğu gibi, bir objenin en dış sağ ve sol sınırlarının, birbirlerine doğru yaklaşırken oluşturduğu toplam yaklaşma açısıdır.

Özellikle estetik zonun hemen ortasında, üst çenenin en önündeki toplam 6 dişi içine alan tüm estetik tedavilerde, yüzün taper açısı ile yapılacak kuron (kaplama) veya diğer restorasyonların taper açısının benzerlik göstermesi, hem makro hem de mikro fasiyal estetik faktörlerde tam bir uyum oluşmasını sağlar. Böylece, hekimin, hastasını kusursuz görünüme yaklaştırması çok daha kolay bir hale gelir. Bu nedenle, estetik zonun içinde yer alacak tüm restorasyonların formunda en etkili fasiyal bölgeler, niraz önce sınırları verilen orta yüz ve alt yüz bölgeleridir.

Fasiyal estetiğin dikkatli bir şekilde değerlendirilmesi ve yüzün formuna en uygun restorasyonların üretilmesi, yüzün sadece cepheden değil aynı zamanda profilden de dikkatli bir şekilde incelenmesine bağlıdır. Orta ve alt yüz estetiğinin profilden incelenmesi, dudak, çene ve burun ilişkilerindeki sorunların belirlenmesini için ilk analiz yöntemlerinden birini, 1950’li yıllarda ortodonti uzmanı olan Dr. Robert Ricketts geliştirmiştir.

Ricketts, burun ucu (Pronasale noktası) ve çene ucunu (Pogonion noktası) birleştiren hayali çizginin, çene, burun ve dudakların ilişkisini belirlemede ilk kullanan araştırıcıdır. Günümüzde bu hayali çizgiye; Ricketss’in Estetik Çizgisi, Ricketts’in Estetik Düzlemi, Ricketts E-Line ya da E-Line isimleri verilmektedir. Göze hoş gelen çekici bir görünüm için, üst dudakların 4 mm, alt dudakları da 2 mm E-Line’dan geri olması gerekir (Resim-10).

Resim 10

Çok da uzak olmayan bir geçmişte, Mısır’da gerçekleştirilen arkeolojik kazılarda bulunan, Nefertiti’ye ait olduğu düşünülen yukarıda resimde görülen heykel incelendiğinde, burun ucu, çene ucu, alt ve üst dudak ilişkisinin, Ricketts’in E-Line’ına şaşırtıcı bir şekilde uyum gösterdiği görülebilir.

Ricketts’in E-Line’ına dek anlatılan çok sayıda estetik kural, aslında genel olarak medikal estetiğin alanına girmektedir. Her ne kadar, hekim, akıllıca yöntemler uygulayarak, fasiyal görünümde yani makro estetikte var olan sorunları, dental tedaviler sırasında belli oranlarda kapatabilse de, aslında büyük asimetrilerde medikal estetiğin olanaklarından da faydalanmak zorunluluğu açıktır. Oysa, Ricketts’in estetik teorisi, hem medikal hem de dental estetisyenlerin birlikte, multidisipliner bir şekilde ele alması gereken ve diş hekiminin bilgi ve yeteneğiyle doğrudan ilintili, sade, basit ama en çok göz ardı edilen kuraldır.

Biraz önce de bahsedildiği gibi, E-Line, alt ve üst dudağın çene ucu ve burun ucuyla ilişkisini betimleyen, dudaklar, burun ve çene arasında belli bir ilişkinin var olduğu kavramı üzerine kurulmuştur. Dudaklar E-Line’a ne kadar yakınsa, dudak ve dişlerin gülümsemeye o denli hakim olması beklenir. Hatta, bazı durumlarda, dudaklar, E-Line’ı geçer. Bu durumda, hem istirahatte hem de gülümse sırasında, tüm yüz görüntüsü bir yana, dikkatler tamamen dudaklarda ve dişlerde toplanacaktır.

Sonuç olarak izleyende, alt çenenin kaybolduğu gibi bir his uyanacaktır. Bu ise, medikal ya da dental estetiğin göz ardı edilmemesi gereken çok temel bir felsefesine tamamen aykırıdır; vücudun herhangi bir bölümünde, fasiyal bölgenin herhangi bir yerinde, bir alanın hakimiyet kurmasından çok, bireyin en güzel hatlarını biraz daha vurgulayan ama bütünle tamamen denge içerisindeki, kalan diğer detaylara saygı göstererek oluşturulmuş harmonik bir görünüm...

Yukarıdaki durum en çok, yüz bölgesinde dental estetik uygulamalar ya da yeni bir gülüş tasarımı için diş hekimine baş vurmuş ancak daha öncesinde, dudak dolgusu yaptırmış bireylerde rastlanır. Dişlerin şekil ve boyutları, yetenekli bir dental ekip tarafından kolayca değiştirilebilse de özellikle boyutlarda aşırı değişimler, dişlerin sağlığını tehdit edebilir.

Bu tip durumlarda dişlerin üzerine gelen okluzal kuvvetler (çiğneme sırasında kaslarımızın oluşturduğu ve dişlerimize yansıyan kuvvetler) değişmese bile, dişlerin uzunluklarının kontrolsüz bir şekilde arttırılması, bir kaldıraç oluşmasına neden olur ve diş köklerine yansıtılan kuvvet, diş kuronuna akseden kuvvetten birkaç misli daha büyük hale gelir. Bu anlatılan senaryo kısa zamanda dişlerin kaybedilmesiyle bile sonuçlanabilir. O nedenle, American Collage of Prosthodontists üyelerinden bazıları, dudak dolgusu yapılmadan önce mutlaka bir prostodontist konsültasyonu önermektedir.

Bu yapılmadığında, günümüzde dental kliniklerde çok sık karşılaşılan, çözümü hastayı yıpratan problemlerden biri sıklıkla oluşmaktadır. Hem gülüş tasarımı hem de dudak dolgusu yaptırmak isteyen ancak önce dudak dolgusu yapılan hastalarda, dudaklar E-Line’ı geçtiyse, gülüş tasarımı sırasında, estetik zonun merkezindeki üst ön bölgede dişlerini, birey istirahat halindeyken görünebilecek denli uzatmak için sadece iki seçenek kalmaktadır;

  1. Diş uzunluklarının fizyolojik limitleri aşacak bir şekilde arttırılması,
  2. Dudaklara uygulanan dolgunun rezorban materyallerle bir miktar azaltılması.

Dudaklar E-line’dan ne kadar uzaksa, burun ve çene o denli baskın izlenir. Bu da harmoniyi büyük oranda bozar. Bu durumun hangi yöntemle çözüleceği, uzman bir ekip tarafından kararlaştırılmalıdır.

Fasiyal estetikle ilgili şimdiye değin yayımlanmış binlerce makale ve yüzlerce kitabı burada özetlemek kuşkusuz mümkün değildir. Yukarıda anlatılan tüm değerlendirmeler, estetik bir dental tedavi için diş hekimine baş vurmayı düşünen bireylerde genel bir farkındalık oluşması amacını taşımaktadır.

Dentofasiyal Estetiğin Parametreleri

Kuşkusuz dental estetik ile fasiyal estetik bir bütün olmasına rağmen, sadece dental estetik faktörleri altında incelenen ve çok daha kolay çözüme ulaşılabilen, dental problemler başlığı altında incelenen bir takım estetik sorunlar da bulunmaktadır.

Dental estetiği oluşturan ve düzensizliklerinde sadece dental girişimlerle çözümlenebilecek bu parametrelere geçmeden önce hem fasiyal hem de dental estetiğin parametreleri arasında sayılabilecek çok önemli bir soruna dikkat çekmek gerekir; istirahat, konuşma, gülümseme ve yüksek gülümseme durumunda dişetinin normalden çok daha fazla göründüğü durumlar...

Resim 11

Konuşma ya da gülümseme sırasında dişetinin normalden çok daha fazla görünmesi, dişeti gülümsemesi (gummy smile) denilen ve oldukça sık rastlanılan bir estetik probleme neden olur (Resim-11).

Dişeti gülümsemesi, çeşitli nedenlerle oluşabilen, dentofasiyal estetiği şiddetli bir şekilde bozabilen bir durumdur ve tedavisinde, öncelikle nedenin ne olduğunun saptanması, uygulanacak estetik tedavinin başarısı için son derece önemlidir. Dişeti gülümsemesinin en sık görülen nedenleri şunlardır;

Dişetinde Ortaya Çıkan Hiperplazi Şeklindeki Büyümeler

Dişler, dudaklar ve üst çenenin tüm ilişkileri doğru olsa bile, bazı durumlarda, dişeti normalden daha büyük bir hale gelir. Bu da, dişlerin olduğundan daha az, dişetinin ise çok daha fazla görülmesine neden olur.

Dişlerin Kuron Uzunluklarının Normalden Çok Daha Kısa Olması

Dişetinde, üst çenede ya da dudaklarda herhangi bir sorun yoktur. Sorun sadece dişlerin normalden küçük kuron uzunluğuna sahip olmasıdır. Bu da, dişeti gülümsemesine neden olur.

Çok Hareketli Dudaklar

Aslında, dişlerin uzunluğu, dişetinin büyüklüğü ya da çenelerle ilgili her şey normal olsa da, dişeti görünümünün görüldüğü bireyler de bulunmaktadır. Bu durumun en önemli nedeni, normalden çok daha hareketli dudaklar ya da normalden çok daha hareketli üst dudaktır.

Normalden Kısa Üst Dudak

Üst dudak olması gerektiği kadar uzunluğa sahip değilse, sadece hafif bir gülümseme de bile, dişetlerinin örtülmesi mümkün olmayabilir.

Dentoalveolar Ekstrüzyon

Bazı bireylerde, özellikle üst çenenin önünde bulunan ve premaksilla olarak adlandırılan bölümde yer alan ve diş köklerini çevreleyen kemik, çeşitli nedenlerle normal büyüklüğünü aşar ve hem aşağıya hem de ileriye doğru sarkmış bir görünüm alır. Bu tip durumlarda, kemik, onun içindeki kökleri çevreleyen dişeti de aynı şekilde pozisyonlanır ve dişetleri çok daha görünür bir hale gelir. Tedavisi en kompleks olan dişeti gülümsemelerinden biri bu gruptur.

Premaksillanın İskeletsel Bozuklukları

Maksilla, uzayda olması gereken pozisyonda değildir ve özellikle öne ve aşağıya büyüyerek yer değiştirmiştir. Tedavisi en zor olan dişeti gülümsemesi bu grupta bulunan estetik sorunlardır. İskeletsel olarak uzun yüze sahip bireylerde sıklıkla gummy smile ya da diş eti gülümsemesi denilen bu durum ortaya çıkmaktadır.

Hangi durumlar dişeti gülümsemesi ya da gummy smile olarak adlandırılır?

Çekici bir gülümseme için, dudakları, dişler ve dişetlerinin görünümü orantılı ve harmonik olmalıdır (Resim-12).

Resim 12

Dişeti gülümsemesi denen durumda, bu harmoni ciddi bir şekilde zarar görmektedir. Birey gülümsediğinde, dişeti dokularının 3-4 mm’den fazla görünürlüğe sahip olması dişeti gülümsemesi ya da gummy smile olarak adlandırılır (Resim-13).

Resim 13

Dişeti gülümsemesinin tedavisinde en çok kullanılan yöntemlerden biri, gingivoplasti ya da gingivektomi denilen cerrahi işlemin yapılması ve çok fazla görünen dişetinden, uniform genişlikte bir dişeti dokusunun çıkartılmasıdır. Bu işlem sonunda dişler daha görünür hale gelirken dişeti daha az görünür.

Gingivektomi/gingivoplasit operasyonlarından sonra, harmonik bir görünüm için büyük bir avantaj sağlanabilir. Böylece, alt yüz gölgesinde yer alan tüm estetik elemanlar (dudaklar, dişler ve dişetleri) görünmesi gerektiği kadar görünen bile hale getirilebilir. Bu operasyondan sonra, son estetik dokunuş ve görünümün mükemmelleşmesi için üst ön ve yan bölgedeki dişlere genellikle lamina restorasyonlar uygulanır.

Eğer, dişeti gülümsemesi ya da gummy smile, kısa dudak nedeniyle ortaya çıkmışsa ve kalan tüm estetik elemanlar olması gerektiği pozisyon ve büyüklükteyse, dudak repozisyonu denilen basit bir operasyonla üst dudak uzatılabilir.

Bir başka tedavi yaklaşımı, üst dudağa botilinum toksini (Botox) uygulanması işlemidir. Üst dudağa botox uygulanması, aşırı hareketli üst dudak varlığında (hipermobil üst dudak) en iyi tedavi yöntemlerinden biridir. Uygulama sonunda üst dudağın hareketliliği azalır. Böylece üs dudak, olması gerektiği miktarda dişeti dokusunu örtecek hale getirilir ve gummy smile ya da dişeti gülüşü ortadan kalkar.

Eğer dişeti gülümsemesi premaksilla ya da maksillanın (üst çene) aşırı vertikal uzunluğa sahip olmasından ya da uzaydaki pozisyonunun değişmiş olmasından kaynaklanıyorsa, uygulanabilecek en iyi tedavi yaklaşımı, ortognatik cerrahi yöntemlerinin kullanılması ve gülümsemenin harmonik ve çekici hale getirilmesidir.

Dişlerin Boyutları

Dental estetiğin en önemli parametrelerinden biri, mevcut dişlerin boyutlarıdır. Daha doğru bir deyimle, mevcut dişlerin boyutları, estetik bir görünüm için gereken boyutlara ne denli yakın?

Estetik bir görüntü için dişlerin boyutlarının ne olması gerektiği konusunda çok sayıda görüş ileri sürülmüştür. Bu görüşler 2 temel kaynaktan beslenmektedir;

  1. Dişlerin yüz boyutlarıyla uyumlu olup olmadığı
  2. Dişlerin uzunluk ve genişliklerinin altın oran ile ilintili olup olmadığı

Uygulanan restorasyonlarda estetik bir görüntünün ortaya çıkması için, dişlerin sahip olması gereken uzunluk ya da genişliklerin belirlenmesinde temel alınan kıstaslardan, üst çenede, orta hatta en yakın dişin yani santral dişlerin uzunluk ve genişliklerinin belirlenmesi ve boyutlar belirlenirken yüz uzunluk ve genişliğiyle orantı kurulmasıdır.

Klasik estetik kurama göre, doğal dişli bireylerde üst santral dişin kuron boyu yani uzunluğu, estetik bir görünümün elde edilebilmesi için, yüz yüksekliğinin (saçlı derinin başladığı trichion noktası ile alt çene ucunun en alt mesafesi olan menton noktası arasındaki mesafe) 1/16’sı kadar olmalıdır (Resim-14).

Resim 14

Klasik estetik kurama göre, doğal dişli bireylerde üst santral dişin genişliği, zigomalar arası mesafenin 1/16’sı kadar olmalıdır (Resim-15).

Resim 15

Klasik estetik kuramda, dişlerin uzunluk ve genişliklerinin belirlenmesi için daha pek çok görüş öne sürülmüştür. Altın oran, 2000 yılı aşkın bir zaman önce Antik Yunan’da filizlenen, doğal bilimleri, sanatı ve dolayısıyla da estetiği derinden etkileyen bir matematik fenomenidir.

Günümüzde, çağdaş dental estetik kuramın dayandığı temellerden birini, bu 2000 yıldan yaşlı ama hala etkili matematiksel oran oluşturur. Altın oran, bir bütünün parçaları için en uyumlu boyutları verdiği kabul edilen geometrik ya da sayısal orandır. Altın oran, en basit şekilde, bir bütünü oluşturan biri küçük biri de büyük, 2 uzunluk arasındaki orantıdır.

Bir bütün, birbirinden farklı iki uzunluk oluşturacak şekilde bölünmek isteniyorsa, ortaya çıkacak iki parçanın en estetik ya da uyumlu görünümünü garanti eder. Basit ama etkili bir anlatım tarzı ile şu şekilde özetlenebilir; Elimizde herhangi bir ahşap çubuk olduğunu düşünelim.

Bizden, bu ahşap çubuğu (AÇ),biri diğerinden daha uzun iki parçaya bölmemiz ve farklı uzunlukta 2 çubuk elde etmemiz istenmiş olsun.

Eğer bu ahşap çubuğu altın orana uygun bir şekilde bölmek istersek, çubuk öyle bir noktadan bölünmelidir ki; kısa parçanın (KP) uzun parçaya (UP) oranı ile uzun parçanın (UP),kısa parça (KP) ve uzun parçanın (UP) toplamına oranı eşit olmalıdır.

KP / UP = UP / KP + UP

Eğer ahşap çubuğu, altın oran oluşturacak bir şekilde böldüysek, KP / UP oranı, yaklaşık 0.62 olacaktır. UP / KP oranı ise; yaklaşık 1.62 olacaktır. İşte bu sonuç yani 1.62, altın oranın sayısal değeridir.

Altın oran kavramının ortaya çıkışı ya da ilk kez nerede ve kim tarafından kullanılmaya başlandığı ya da açık bir şekilde formüle edildiği konusunda çok sayıda farklı görüş bulunmaktadır. Antik Yunan’da yaşamış heykeltraş Phidias (M.Ö. 500-432),yaptığı heykellerde, çeşitli şekillerde altın oranı kullanmıştır.

Euclid (M.Ö. 365-300),‘Elements’ isimli eserinde, bir doğruyu bölmekle ilgili kısımda, altın orana çok yakın sayılardan bahsetmiştir. Ancak en önemli katkı, 1202’de, Leonardo Fibonacci olarak bilinen, İtalyan matematikçi tarafından yapılmıştır. Fibonacci, bu tarihte yayımladığı Liber Abaci isimli kitabında, tavşanların üremesiyle ilgili bir problemi günümüzde Fibonacci sayı dizisi olarak isimlendirilen, tam sayılardan oluşan, sonsuza dek uzanan bir küme ile çözmüştür. Bu sonsuz sayı kümesi, aşağıda verilen 14 tam sayı ile başlar.

0, 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233 ...

Yukarıda da anlaşılabileceği gibi Fibonacci dizisi, her sayının kendisinden önceki iki sayının toplamına eşit olduğu kuralını izler. Üçüncü sayıdan itibaren sonsuza kadar tüm sayılar bu kurala uyar. Ancak bu sayı dizisinin en önemli kısmı, sayı dizi ilerledikçe, dizideki bir sonraki sayı ile önceki sayının oranının altın oranı büyük bir kesinlikle yaklaşacak olmasıdır.

233 / 144 = 1,618055555555556

Leonardo da Vinci, bazı eserlerini altın oranı bilinçli bir şekilde uygulayarak oluşturmuştur. Sanatçının, aşağıdaki ‘Vitruvian Man’ isimli çalışması, neredeyse tamamen altın orana ithaf edilmiştir.

Yüzyıllarca, biyologlar ya da diğer doğa bilimciler; deniz yıldızı, diğer kabuklu bazı deniz canlıları, çiçek tohumlarının baş kısımları, çam kozalakları, ananas, brokoli ya da karnabahar gibi bitkilerde, bazı yırtıcıların av sırasında izledikleri yollarda altın oranı gözlemleyip bildirdiler.

Altın oran fenomeninin diş hekimliğinde kullanımını 1973 yılında il kez Lombardi önermiştir. Lombardi, en çekici ve simetrik gülüş estetiğinin, altın orana sahip diş formlarına ve diş dizilimleriyle elde edilebileceğini bildirmiştir. Ricketts de, kendi geliştirdiği altın oran cetveli ile, hem yüze ait ölçümlerin hem de dişlere ait ölçümlerin yapılabileceğini ve estetik düzenlemelerin bu şekilde gerçekleştirilebileceğini savunmuştur.

Altın oran değerleri göz önüne alındığında, üst ön dişlerin genişlikleri, aşağıdaki resinde verilen oranlar içerisinde olduğunda, en estetik görüntünün elde edilebileceği söylenebilir (Resim-18).

Resim 18

Üst ön dişlerden orta hatta en yakın olan dişler santral dişlerdir. Santral dişlerin genişliği genellikle 8.5 mm civarındadır. Eğer, altın orana sahip bir restorasyon isteniliyorsa, santral dişin hemen yanındaki lateral diş, bireye önden bakıldığında 5.2 mm, onun yanındaki kanin (köpek) dişi ise 3.2 mm görünürlüğe sahip olmalıdır.

Aslında hem lateral hem de kanin dişlerinin genişliği bu verilen rakamlardan biraz daha fazla olsa da, dişler, ağız içine düz bir şekilde dizilmediğinde, ark şeklinde bir dizilime sahip olduklarından ve bu arkın en keskin olduğu yer kanin dişinin bulunduğu yer olduğundan, gerçek genişliğin bireye tam cepheden bakıldığında anlaşılamamasıdır.

Dişlerin uzunluk/genişlik oranları da dental estetiği büyük oranda etkilemektedir. Bu konuda en önemli değerler, dental estetiğin tam merkezinde bulunan üst santral dişlerden elde edilen değerlerdir. İnsanlarda, üst santral dişlerin genişliği, uzunluğunun yaklaşık %86’sı kadardır.

Oysa bu konuda yapılan çalışmaların sonuçları, diş hekimlerinin, uzunluğun %78’si kadar genişliğe sahip olan üst santral dişleri daha estetik bulduğunu göstermektedir. O nedenle, genişlik/uzunluk oranı konusunda, önceden yapılacak bir mock-up çalışması hem hastanın hem de hekimin bitmiş bir estetik düzenlemeyi önceden görmesi bakımından son derece uygun olacaktır.

Hatta bu tip değerlendirme randevularında, hastanın yanında, onun estetik duyarlılığına güvendiği en az bir refakatçısının bulunması, çok daha kolay ve verimli bir dental estetik çalışmasını sağlayabilir.

Simetri

Dental estetiğin en önemli parametrelerinden biri simetridir. İnsan vücudunda tam bir simetri olması mümkün olmasa da, bir gülüş tasarımı yapılan ve ön dişleri bu nedenle zirkonya ya da lityum disilikat tam seramikler gibi oldukça maliyetli materyallerle restore edilecek olan bir birey, haklı olarak, yeni restorasyonlarında kesin bir simetriyi isteyebilir.

Sağ ve sol üst çenede, tamamlanmış bir gülüş tasarımını değerlendiren bir hekim ya da hastanın ilk baktığı dişler, üst santral dişlerdir. Birkaç saniye boyunca genellikle bu dişlerin boyutları, formları ya da birbiriyle simetrik olup olmadıkları değerlendirilir (sağ ve sol üst santral diş için).

Hangi estetik materyal (zirkonyum ya da lityum disilikat) kullanılırsa kullanılsın, bitmiş restorasyonlarda, laminalarda ya da kuronlar sağ ve sol üst santral dişlerin simetrik görünmemesi (eğer hasta bunu talep etmediyse) kabul edilebilir değildir ve insan görsel algısı, asimetriyi birkaç saniye içinde anlayabilir. Restorasyonların tümü, bunun dışında mükemmel olsa da, mevcut durum hasta ya da yakınları tarafından onaylanmayacaktır. O nedenle simetri çoğu zaman üzerinde daha az durulsa da özellikle estetik gülüş tasarımında en önemli parametrelerden biridir.

Renk

Diş hekimliğinde şimdiye değin yapılan çalışmalar, doğal dişlerin toplam 144 farklı ana renge ya da tona sahip olabildiğini göstermektedir. Oysa, dental seramik üreten firmalar, 144 farklı renk tonunun tümünü üretmezler. Bu, ne üretici firmalar için ne de seramik materyalleri kullanacak dental laboratuarlar için sürdürülebilir bir ekonomi sağlayamaz.

Günümüzde, çok sayıda dental seramik üreticisi, sadece 16 temel diş ana rengini ya da tonunu üretir. Bu nedenle bazı durumlarda, hastanın kendi dişleriyle uyumlu bir seramik tozu bulunamaz. Ancak, deneyimli bir hekim ve yetenekli bir diş teknikeri, 16 ana rengi kullanarak, hastanın doğal dişleriyle tamamen uyumlu restorasyonları üretebilir.

Lamina, zirkonya ya da lityum disilikat tam seramik restorasyonlarda istenilen rengin bir türlü üretilemememisinin birkaç nedeni olabilir. Bunlardan biri, hekimin klinik işlemlerin hemen başında dişlerin rengini yanlış tespit etmesi ya da dişlerde gereğinden daha az aşındırma yapmış olması en önemli iki nedendir.

Diğer nedenlerden biri, dişlerin ışığı belli oranlarda geçirebilmesi yani translusens (yarı-şeffaf) bir fiziksel özelliğe sahip olmasıdır. O nedenle diş hekimi, dişlerin ana renk özelliklerinden başka, ışık geçirme özelliğini de başarılı bir şekilde dental teknikere aktarmalıdır. Eğer dişlerin ışık geçirme özellikleriyle birlikte diğer tüm renk özellikleri dental laboratuara başarılı bir şekilde aktarılırsa son derece doğal görünüme sahip lamina, zirkonya ya da lityum disilikat tam seramik restorasyonların yapılabilmesi mümkün olur.

Günümüzde çok kullanılan bir başka restorasyon türü, metal destekli seramiklerdir. Tam seramik restorasyonlardan farklı olarak, metal seramik restorasyonlarda, bir metal alt yapı üzerine dental seramik işlenir. Metallerin tümü, opakt yani ışık geçirmez bir özelliğe sahiptir. Oysa biraz önce de söylendiği gibi doğal dişler, son derece estetik görünümlerini ışık geçirgenliği özelliklerine borçludur.

Özellikle dişlerin minesi son derece ışık geçirgen bir optik özelliğe sahiptir. Bu nedenle, metal destekli seramiklerde doğal bir diş görünümünün elde edilebilmesi büyük oranda hekim ve dental tekniyenin deneyim ve yeteneğine bağlıdır. Oysa, tam seramik restorasyonlarda kullanılan materyaller, değişik oranlarda, tıpkı doğal diş gibi, ışık geçirme özelliğine sahiptir. Aslında tam seramiklerle üretilen lamina restorasyonların ya da kuronların son derece doğal görünümleri bu özellikten yararlanılarak sağlanır.

Estetik diş hekimliğinde, hastaya ait tüm ölçümlerle birlikte, klinik işlemlerin doğru bir şekilde gerçekleştirilmesi, doğru materyalin seçilmesi (zirkonya, lityum disilikat, metal destekli seramik) ve doğru üretim yönteminin kullanılması (CAD-CAM ya da geleneksel üretim tekniği) son derece önemlidir.

Günümüzde, chair-side (Hastabaşı) tekniklerle gerçekleştirilebilen dijital mock-up uygulamaları sayesinde, tasarlanan restorasyonun, hasta ağzında nasıl duracağını kısa bir süre içinde görülebilmektedir.

Güncelleme Tarihi: 18.04.2023
Hakkımızda
Editör
Dentilera
Ağız ve Diş Sağlığı Polikliniği
Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır.
Tanı ve tedavi için mutlaka hekiminize başvurunuz.

TEDAVİLERİMİZ

Tüm Tedaviler
Hakkımızda Hakkımızdaİletişim İletişim Whatsapp
HakkımızdaDentileraAğız ve Diş Sağlığı Polikliniği
+90501 321 9091
Web sitemizin kalitesini artırmak ve istatistikler oluşturmak amacıyla çerezler kullanılmaktadır. Devam etmeniz halinde çerez kullanımına izin verdiğinizi kabul edeceğiz.
Kapat